Sanat, Sanatçı Dağın Ardında mı ? Bakalım.
İnsan; taşları dizdi toprağın üzerine sıra sıra, yan yana… Bir sınır oluşturdu. “Sınırın içindekiler benim”. Dedi. “Özel mülkiyet” böyle başladı. Ardından olanlar oldu. Gelsin, yarış…Gelsin kavga…Altta kalanın canı çıksın…
O günden bu yana “kazanma hırsı” doruklara ulaştı. Her alandaki kazanma hırsı, Kapitalizmin dayattığı “para” ile hızlandı.
Aynı döngü içinde sanat ile sanatçı yer aldı, rol aldı, koşuşturuyor. Sanatçının yaratım, üretim, kazanım alanlarından biri halinde sürmekte. Sanatçı yaşamak için sanatını satmaya başladı. Sanatçının üretimini yönetmeyi ise Kapitalizm ele geçirdi. Alana el koydu. “1960 yılında dünya sanat merkezini Paris’ten ABD’ye taşıdı. Kapitalizm sanatı da META seviyesine indirgedi. Kısaca; “Sanatı, sanatçıyı dağın ardına taşıdı.” “Orada durun, benim komutumu bekleyin” dercesine.
Bu ne demektir?
Sanatın ulaşılamaz, uzakta olması gerçekleştirilirse “meta” olması hızlanacaktır. Bu da Kapitalistler tarafından belirlenecek “metanın bir fiyatı olacak.” Demektir. İşte, o fiyatı belirleme bu döngüyü sağlayanların elinde olacaktır. Oldu da. Yöntem basitti. Fırsat kollamak! Yani; parası olanlar sanatçıyı aç bırakacaklar, gözleyecekler, muhtaç kaldığında hemen resim almaya gidecekler. Fırsat bu ya aç kalan sanatçı ürününü satmak zorunda, ucuza kapatacaklar. Sonra mezat, sergiler, fuarlar…
Bu, günümüzde savaşlarla, kırk-yüz katlı betonlarla, kara paralarla daha hızlı ama başka boyutta sürüyor…
Rönesans dönemi, sanat ve sanatçı için önemli tarihsel olgulardandır. Çünkü sanat ve sanatçı dağın ardında değil halkın yakınındadır. Doğaldır. Rönesans ustalarının günümüze kalmaları bundandır. Rönesans döneminde de saraya, hükümdarlara bağlı olanlar, onların korumasında olanlar vardı. Ama genel olarak bağımsızdılar. Günümüzde sanatçının bağımsızlığı tartışmaları yok gibi. Oysa daha yoğun olması beklenirdi. Alan satan memnun. Memnun çünkü; Emperyalizmin bir aşaması da, “SERMAYE BİRİKİMİ”dir. Bu birikimini nasıl harcayacak? Silahlar üretecek. Savaşlar yaratacak. Ülkeleri içten yıkmak için yerli işbirlikçilerine para sayacak. Eğitimini bilimden uzaklaştıracak. Yerel markalarını üretenleri yok etmek üzere tetikçiler tutacak. “Bizim çocuklara” darbeler yaptırtacak. Çeşitli ülkelere yardım adı altında, eskimiş ne varsa, ne bileyim atıklarını gönderecek. Beyin göçünü sağlayacak…cak…cak…
Günümüzde, sanatçıyı dağlar ardında gibi gösterme çabası içinde olanlar başardılar. Sanatı ulaşılmaz yaparak toplumdan uzaklaştırdılar. Neredeyse, sanatçıyı Tanrı gibi gösterdiler! Öyle oldu. Günümüzde sanat ürünleri halkın arasında değil, dağların ardındadır. O dağın ardına ANKA KUŞU gidebilir mi? O dağ nerede? Bilemeyiz. İşte; evlerimizin duvarlarına bir pencere olacak resimlerin, alanlarda başımızı dayayacağımız, yanına oturup sessizce söyleşeceğimiz heykellerin yüksek fiyatta, ulaşılmaz olmalarının nedenleri. Kaç kişinin evinde resim var? O kopya ya da belediyelerin açtığı kurslardaki resimlerden demiyorum. Bakınız, RESİM dedim. O kurslarda öğrenerek yapılan çalışmaları küçümsemiyorum. O resimleri yapanlar RESSAM elbette. Ben SANATÇI diyorum. Sanatçının ürettiği resimlerden söz ediyorum. Burada bir başka olgudan da söz etmeliyim. Dünyada televizyon yayınları çoğaldı. İnsanların gözünün içine baka baka yapılan iki yönlü aldatmaca yaşanmakta. Sanatçıyı tanrı gibi göstermenin yanında, basitleştirmeyi de gündemine almış, kavram kargaşası ile kafaları da karıştırıyorlar. İktidar seviciliği yapan bazılarına “sanatçı” diyerek, sanatçıları aşağılamaları, sanatı da sanatçıyı da basitleştirmeleri sürüyor.
Bir toplumun sanattan uzak kalması iktidarların planlaması, iktidarların yönetimidir. Bu işi beş kanaldan sürdürür: DİL, DİN, CİNSİYET, BÖLGECİLİK, IRK. Giderek CEHALET sarar toplumu. Hele, işçi sınıfının, emekçi insanların sanata ayıracak bir dakikası kalmamıştır. Belki; emekli olduktan sonra yaşamdan kopmamaya çalışırlar ya! İş işten geçmiştir… Oysa kanıtlanmıştır ki; sanatla iç içe olanların kültürel seviyesi gelişir. İNSAN OLMA çıtaları yükselir…
Sanat ve sanatçı değerlidir elbette. Onlara dokunuruz, izleriz, görürüz, omuz omuza yürürüz, severiz, okuruz, ağlarız, güleriz, alkışlarız…Sanatı-sanatçıyı sayınız az da olsanız, küçümsemezsiniz bilirim. Bu noktada yapılacak iş; sanatı öyle abartmadan, yanında yakınında olmaktır. Sanat ve sanatçı dağların ardında değildirler. Yakınımızdadırlar. İnsandırlar.
Sanatçının sıradan olmayışının tek farkı; üretim-yaratım sürecidir. Bu süreç tüm sanatçılarda farklı ilerlemektedir. Algıla, içselleştir, yorumla, yarat, üret, sun…Her birey farklı karakterdedir. Bu farklılıklara saygı gösteriyoruz, göstermeliyiz elbette. Yaşamda öyle olmuyor tabi. Ne atraksiyonlar görüyoruz. Kendini bilmez bir çok kişi, bu sürece dair ne uydurmaları bayrak yapıyorlar. Sanatçıların-kendi içlerinden bazılarının-kendilerine ettikleri de cabası. O bazıları da kendilerine de topluma da zararlı bu bayrağı taşıyorlar. Bilerek ya da bilmeyerek…
Dünyada sanat, sanatçı, hatta sanat eserleri korunmalıdır. Bu devletlerin olduğu kadar sanatçıların da diğer bireylerin de görevidir. İnsan başı kesenler, Kapitalizmin yarattığı insan kömürleridir. Onları saymıyoruz. Kapitalizm kirlidir. İnsanı kirletir. Çamurlarını bulaştırır paçamıza, zordur kurtulmak.
Japonya sermaye birikimi çok yüksek olan ülkelerden biri. Çünkü, savaş makineleri üretemiyor. Enflasyon yok gibi. 1980 yıllarında bu koruma sorumluluğu nedeniyle, biriken sermayesini de kullanabilmek için bir müze kurmuştu. Dünyadan, içeriğine ve biçimine bakmadan, her türden resimler toplamışlardı. Arkası geldi mi? Bilmiyorum. Müzelerin, bombalardan etkilenmemesi için yer altında inşa edilmesi gerekir. İnsandan değerli mi ki denebilir. Yanıtımız basittir: İnsan değerlidir. Sanat da insan kadar değerlidir. O nedenle, SAVAŞA HAYIR! Diyoruz.
Sanatçı, Dünya’nın üzerinde durduğu dengelere katkı sunandır, güzelliğin yasalarını yaratandır. Sanat, o yasalarla üretilenler, sanatçının yorumları, yaratımlarıdır. Siz siz olun can damarımız olan sanattan ve sanatçıdan uzak durmayınız. “Sanatın bir dalına tutunalım ki, damarlarımızdan akan kan, beyinlerimize ulaşarak beyinlerimizi güzellik ateşi ile tutuştursun.”
Sanata, sanatçıya, insana saygıyla…