Çarlık Rusya’nın gerçekleştirdiği (21 Mayıs 1864) Çerkes sürgünü ve soykırımının 155. yılında Düzce Bataklı Çiftlik Köyü’nde anıldı.
İlk kez gördüm ve fotografladım. 2019
Çarlık Rusya’nın gerçekleştirdiği (21 Mayıs 1864) Çerkes sürgünü ve soykırımının 155. yılında Düzce Bataklı Çiftlik Köyü’nde anıldı.
İlk kez gördüm ve fotografladım. 2019
2020 yılında 1Mayıs kutlamalarında covıd-19 nedeniyle fotograf çekemedim.
O nedenle 2019 yılı görünümlerini sunuyorum:
Müze fikri ülkelerin geçmişini geleceğe bağlama kanallarından.
View MoreYedi Göller hayalimdi. Gerçek oldu.
Bolu ilimizdedir.
Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl ve Sazlıgöl adıyla yedi göl var. Ancak son yıllardaki kuraklık yedinci gölü bizden aldı.
Orman alanında çok çeşitli bitki ile hayvan türü yaşamaktadır. Yemek ile konaklama alanları bulunuyor.
16-17-18 Kasım günleri görselliği en yoğun tarih bilinmektedir.
Uzun söze girmeden fotograflara bakalım.
Dünya harikalarından bir vadi ve o vadinin canı-su kaynağı Mençuna Şelalesi. Vadinin iki deresinin buluştuğu noktada ise harika köprülerle şaşırıyor insan.
Gidilecek yerlerin ilk sırası olmalı. Şu güzellikler kaçırılmamalı.
Tonya Otçusu keyifle izleniyor.
Kadırga Yaylası’nda “otçu şenlikleri” onlar olmadan sönük geçiyor.
Önceki yıllarda “Oğuz Otçusu” olmadan şenlikler olmazdı.
Yeni sıkıntılardan birisi ise video-foto çekimleri. Özellikle telefonları ellerinde ve ortada dolaşanlar önemli kirlilik oluşturuyorlar. Otçu ekiplerini asla temiz izleyemiyoruz. Halkanın ortasını dolduruyorlar, horondakiler görünmüyor.
Bu fotografları da çok eleyerek sunuyorum:
“Yeşil yol” başlığı KABE’YE GİDEN YOL gibi çağrışım yapabilir. Ancak, KARADENİZ DAĞLARINA-YAYLALARINA GİDEN YOL ve o yollardan söz edeceğim.
Karadeniz’in yaylaları ile yayla şenlikleri meşhurdur.
Çocukluğumuza inersek: 5-6 yaşlarında, ineklerimizi süsleyerek ve yükleyerek hazırlanırdık. Tabi kendimizdeki heyecanı fark etmezdik bile. Şenlik örneği, yoldan yürüyerek giderdik. Bir-iki gece yolda, ağaç altlarına kurulur yatardık. Gece eğlenceleri yapılırdı. Elbette çocukluk merakı daha da artırırdı bu keyfi. Taze sıcak sütlerle, midemize iner inmez ısınmamız. Yollardaki soğuk suların -yıllar sonra- tadının damağımızdaki izleri. Ya yollardaki obaların dayanışması! Unutulmaz Gökçeköy’lüler. Yağmur yağış, konuk severlikleri. Araba yollarının olmayışı belki de bizim için bir kazançtı. Yollar zordu. Evet. Ama birlikte yürüdüğümüz köylülerimizin olağanüstü dayanışması, anlatmakla bitirilemez güzellikteydi. Yaylaya varışımız, göz yaşlarımızda kırpışan sevincimiz.
Zaman geçti. Nüfus çoğaldı. Topraklarımız ve ürünlerimiz yeterli olsa da para etmedi. Artık aşımızı, rızkımızı kentlerde aramaya başladık. Gurbetlik macerasına atıldık. Taaa Alamanyaya kadar uzandık. Kimimiz için iyi oldu. Kimimiz için yıkım! Kentleştik. Köylerimize de dönemez durumdayız. Köylerimiz boşaldı. Köylerimizde, çok az sayıda köyden ayrılmayanlar yaşamakta. Boşalan köyümüze, yaylalarımıza yol yapmaya başladılar. Boşalandan sonra yani! Hemde ne yollar! Bizim kadırga Yayla yolu, Erikbeli’nden yukarı yapılırken ölçmüşler 12 metre genişliğindeymiş. Ne güzel, geniş geniş rahatça gidip geleceğiz. Beton yapılmış üstelik. Neden beton yapıldıysa artık?
Şimdi tarih 2020. Yeni bir yol yapımı var. “Yeşil yol”sürüyor. Dağlarda ne inşaatlar var bilseniz. Yakında bitirirler. İşte o, YEŞİL YOL. Nereye yapılıyormuş? Karadeniz yaylalarına. Dağların tepelerinden, yaylalarımızdan geçecek biçimde. Kısaca yaylalarımıza artık arabalarımızla gideceğiz. Zorluk çekmeden, ineklerimizi de arabamıza atacağız, yükümüzü de. Şu keyfe bakın. Ne mutluluk verici. Hemen bir seçim daha yapın, oyumuz size. Yolumuzu yapanlara teşekkür ederiz. Siz hadi göz kulak olun bu dağlara, yaylalara, biz buralardan gideriz. Zaten, Karadeniz sahil yolu da güzel oldu. Bakın ne rahat ettik. Hatta kentlerin içindeki otobanlar, alt, üst geçitler yapılınca trafik nasıl rahatladı. Değil mi ama, bunca hizmeti halk için yaptığınızı biliyoruz.
Ayrıca oteller, hanlar, hamamlar da yapılacakmış. Bize değil, turistlere ha! Bir yayladan ötekine geçerek tatilimize tatil ekleriz ve hiç aşağıya inmeyiz. Ne güzel. Derelerimiz de sizin olsun. Barajlar yapın, HESler yapın. Ne güzel derelerimize girmeyiz böylece, ayaklarımıza çakıl batıyordu. Kurtuluruz çakıllardan da. Ne var, havuzlarda yüzeriz işte. Zaten dere akar, Karadenizli bakar. Boşuna akıyor işte su, değerlenmiş olur.
Han-otel kurmaya gerek yok, Karadeniz ev mimarisi yeterlidir.
Bir de maden meselesi var. Dağların içindeki madenleri, uzaydan görüyorlarmış. Bak gördün mü? Teknoloji böyle güzel bir şey. Görecek ve yalnızca oraya masraf yaparak, madeni alacak, işleyecek. Böylece az masrafla çok maden işletilmiş olacak. Karı ise vatandaşa, yaylalara dönecek.
Halkın parası deniz değil yani. O kadar çok değilmiş yani. Ve tabi buralarda bizim çocuklarımız çalışacak, böylece yöre halkına iş alanı açılmış olacak, istihdam yaratılmış olacak. Görüldüğü gibi YEŞİL YOL, çok önemli sorunlarımızı çözmüş olacak. CAK…CAK…CAK…
Olumsuz ve olumlu süreç ilerliyor. Biz sizinle bir 50 yıl sonrasına gidelim. Biz yetişkinler zaten olmayacağız şu çok savunduğumuz dünyada. Ama çocuklarımızın, 50 YIL sonrasındaki yaşantısına bir göz atalım.
Karadeniz sahil yolunun sonuçlarından başlayalım. Ama daha önce bir itirafı okuyalım:
Bu bir itiraf, gerçek. Dikkatle okuyalım.
Karadeniz dağlarından Karadeniz’e akan derelerin yolları, önleri, akışları sahile yapılan SAHİL YOLU ile değiştirildiğinden Karadeniz’deki canlılar artık azaldı, yuvaları yok. Balık çiftlikleri kuruluyordu açık denize. İnsanlar doğal olanı aramaya başladılar, o çiftlik balıklarını yemiyorlar. Yani balık yiyemiyor Karadenizliler. Karadeniz’in çevresindeki ülkelerin fabrika ve evsel tüm atıkları süzülmeden, filtrelenmeden Karadeniz’e aktığından, Karadeniz kirlendi. Karadeniz’de uzun süredir balık ve hiç bir canlı yok. Şimdi hiç olmayacak. Çünkü; kurudu.
Karadeniz derelerinin kaynağı, o koca dağlar
HES-Baraj dedikleri ENERJİ-ELEKTRİK ÜRETMEK İÇİNMİŞ. Enerjiyi hep dışardan mı alalım, kendi elektriğimizi neden biz üretemiyoruz? Hani ÇERNOBİL’deki patlama sonucunda çoğalan kanser, unutulur mu? Japonya’daki Fukuşima-Nükleer Santrali sonunda japonlar ülkelerine artık bu tür santralları yapmayacaklarını açıkladılar. Halkın temsilcileri bu kararı aldı. Engel oldular. Ama o sermaye yurdumuzda AKKUYU VE SİNOP’a nükleer santrali yapmaya başladı. Çünkü yurdumuzda halk, temsilcilerini arıyor. Yurdumuzun enerjiye ihtiyacı yok. SERMAYENİN İHTİYACI VAR. ENERJİ dedikleri, işte doğanın yok edilmesidir. Kentleşmezsek bu sorun kalmaz. Elektirk, elektrikli araç ve gereçler içindir. Satışını yaptıkları AVM’ler içindir. Satıştan elde edilen parayı kim alıyor: SERMAYE. Yol inşaatını da sermaye istiyor. Bana-bize de kalan, kölelik koşullarında yaşamak.
50 yıl sonrasına bakmaya devam ediyoruz: Karadeniz dağlarından geçen yol için, inşaat sırasında kesilen ağaçların yerine yenileri dikilmedi. Dağlardaki EROZYON ile toprak aşağılara kaydı, dereler doldu ve kirlendi. Karadeniz dağlarından çıkarılan madenler ve çoğalan taş ocakları tüm Karadeniz havzasının iklimi değiştirdi. Yaylalar betonlaştı. Yollar beton, dağlar beton. Sular evlere alındı. Hayvan ve bitki yaşamıyor artık, kurudu. DOĞA BOZULDU. Doğanın sistemi, ekosistem bozuldu.
Yaylaya giden azaldı. Yayla şenlikleri yapılmıyor. Hani o hanlar hamamlara gidecektik, tatil yapacaktık ya! Asgari geçim sınırındaki insanın-çalışanın tatili, rahatı mı olurmuş diyemedik, bilemedik. Bizi cahil bırakanların yalanlarını bilemedik. Sermaye sahibinin uçağı, arabası, helikopteri ile eğlendiği bir dünya kurdular. Bilinerek ürünleri para ettirilmeyen halkın, yaylalardan birinden ötekine geçecek parası olamayacağını bilemedik. Ham hayal bu işte, diyemedik. Hele o para ettirilmeyen ürünlerin yerine, ithal edilen bonuslu-ilaçlı yiyecekler hem kaç kat pahalı hem de sağlığa zararlı. Genleri bozulmuş olanlar yurdumuzda devlet eliyle satılıyor. Anımsarsınız, sokaklarda küçük el arabalarında, mısır satılıyor ya, plastik bardaklarda. işte o mısırların genleri bozulmuş meğer. Ama hangi bakanın, başbakanın çocuğu tarafından ithal edilirmiş, bilmiyoruz ki! Halk bilemez, bilmesine de gerek yoktur. Kendi adına seçtiği milletvekilleri bilecektir ve halkı aydınlatacaktır. Nerdeee! Asıl oynanan oyunun boyutuna bakın ki, şaşıralım birlikte. Kanser adında dev organizasyonu var sermayenin. Elbette insanları bilerek kanser yapacak ki, ilacını-tedavisini pahalıya satabilsin. Çalışanın kazançlarının tümüne el koysun ve böylece çalışanları, bir KÖLE olarak çalıştırsın. Anımsarsınız, kolestrol ilacını. NOT: ben on yıl kullandıktan sonra, kaç doktordan dinledim uydurma ilaç olduğunu. Sonunda kabul ettim ve kullanmıyorum artık. (Radyasyon, genleri bozulmuş yiyecekler, şeker, un, sigara, uyuşturucu, paketlenmiş yiyecekler…Hangisini halk üretiyor? Bunlardan kazanılan paralar kimin cebine gidiyor? Ve sorulara devam edelim: YEŞİL YOL İNŞAATINI KİMLER YAPIYOR? )
Sular evlere alındı ya, asıl olana bakın ki; aynı yol uygulandı ve derelerimizin suyu borulara alındı. Sonunda olan oldu ve derelerimiz kurudu. Şu suyun kimseye zararı yok. Ancak her şeye yararı var. Ama artık bu sular akmayacak.
Çünkü HES adındaki canavar derelerimizin suyunu emdi, yok etti. Vatandaş HES-NÜKLEER ENERJİ istemiyor. Fakat Devlet vatandaşı koruyacağına, şirketleri koruyor.
Borunun içine alınan yaylalarımızdaki sular gibi, derelerimizdeki sular daha büyük, koca koca boruların içine alındı. Hem de plastik boruların içine alındı. İşte tam burası önemli. Tüm havzanın iklim değişti. Su borunun içine alınınca; dere ve çevresi kurudu. Dağlardaki yamaçlardaki ağaçlar, bitkiler kurudu. Derenin çevresindeki köyler kurudu. Hayvanlar yaşamıyor o bölgede. Çocuklar su içemeyecek.
Ağaçlar yeşermeyecek. Mısır, fındık, taflan, denizde hamsi yetişmeyecek.
Hayvanlar yok olacak. Çünkü bu su yetmez, can suyunu da artık vermiyorlar. Buradaki o plastiğin içine gizlenen su denize de akmıyor, nereye gitti? Yaaaa! İşte yeni anladık, OLSUN ANLADIK ya! Ne oldu demiştiniz? Satılmak üzere depolandı. Arabalara dolduruldu. Şişelendi. Satılıyor. Belediyeler ne iş yapar, niye seçilmişlerdi? Neden kent içindeki su borulardan kirli sular akıyor? Yoksa kirletip suları, bize temiz su satmak numarasını da mı yutturdular?
Köylerimizdeki tapulu arazimizi-tarlamızı elimizden aldı DEVLET. Tabi tek bizim tarlalarımız değildi hedef. Bu yasa çıkınca büyük şehir denilen kentlerin çevresinde şurada buradaki, dağınık ve bizim bilmediğimiz yerlerdeki tarlalar, verimsiz ormanlar dedikleri alanlar arsaya dönüştürülüp, ranta açıldı. Özelleştirme, vatandaşın elinden alınan her şey demekti. Yabancı yani KÜRESEL SERMAYE dünyaya el koymuş. Tüm çalışanlar köle. Sermayenin zincirleri, çocuklarımızın boynunda. Açlık ve sefalet içindeler.
Vatandaş HES-NÜKLEER ENERJİ istemiyor
Yurdumuzda ilginç atasözlerimiz var. Örneğin; bal tutan, parmağını yalar. Doğru. Bu söz bal arısı yetiştirenler için. Ülkeyi yönetenler arıcı mı? ARICI OLANLAR, ARILARIN YANINA, DAĞA GİTSİN. Bal tutmuyorlar, ADALET TUTUYORLAR. ADALET UYGULAMALARI GEREKİR. Halk adına, halkı yönettiklerini iddia edenler, halkın istediklerini yapmalılar. Halk adalet bekliyor. Halk, meclise gidenlerden, ADALET BEKLİYOR.
Çünkü; TARAFSIZ KALMAK SUYA VE SABUNA DOKUNMAMAKTIR. TEMİZLİK, SU VE SABUN İLE YAPILIR. SUYA-SABUNA DOKUNMAMAK; PİS KALMAK DEMEKTİR. YANİ, BİR TARAFTA OLMALARINI, DOĞRUNUN TARAFINDA OLMALARINI BEKLİYOR…
ARICI OLANLAR, ARILARIN YANINA, DAĞA GİTSİN.
Kim ne derse desin, kesin; YEŞİL YOL, SERMAYENİN YEŞİL DOLARLARININ YOLUDUR. KARADENİZ YAYLALARININ-DAĞLARININ ÖLÜM FERMANIDIR. ARAP SERMAYESİ ile ABD SERMAYESİNİN DOLARLARI, yurdumuzdaki yerli işbirlikçileriyle buluştu.
YEŞİL YOL; Samsun-Çarşamba’dan Artvin’e doğru ilerliyor. 1500-2000 m. yükseklikteki dağlardan, yaylalarımızdan geçmektedir. Veee 2200 Km. uzunluktadır.
Niye mi bunca sözü söylüyoruz? BU GÜZELLİKLERİN, YARINLARA DA KALMASINI İSTİYORUZ DA ONDAN.
Bakmanızı istediğimiz, OLUMSUZ ÖRNEK olan birkaç yayla var:
Uzungöl. Turizme açıldı, kirlendi, betonlaştı. Göl kirlendi ve kurudu. Artık turizm alanı olarak kullanılmıyor.
Ayder Yaylası. Ahşap ev yerine betonlar dikildi. Yolu asfaltlandı. Ayder olmaktan çıktı, bir Amerikan kentine dönüştü. Ayder’i gören, artık gitmiyor. Ayder Yaylası da bitti
ÖNEMLİ NOT: Türkiye’de, insanın değerini bilen, yurdunu ve dünyayı tanıyan, bilgili görgülü, sanatçı, değerli bilim insanları var. Bunca değerli insan ülke kalkınmasının motorudur. ÜLKE SORUNLARININ ÇÖZÜMLERİNİ POLİTİKACILAR BİLMEZ. Politikacılar, sorunların çözümünü istiyorlarsa; bu değerli insanların danışmanlığına başvurmalıdırlar.
( ŞU BEŞ KONU KİŞİNİN ÖZELİDİR. POLİTİKACILARI İLGİLENDİRMEZ, ELLERİNİ BU BEŞ ALANDAN ÇEKMELİDİRLER: DİL, DİN, IRK, BÖLGE, CİNSİYET. POLİTİKACI HALKI DÜŞÜNÜYORSA, EMEK ÜZERİNE DÜŞÜNMELİDİR.)
Tüm yaylalarımız, dağlarımız, derelerimiz, denizlerimiz vatandaşın işine, yaşamına, sağlığına karışsın, güzel kalsın.
DOĞA; BU GÜNE AİT OLDUĞU KADAR, YARINLARDA YAŞAYACAK ÇOCUKLARIMIZA DA AİTTİR. Doğa, böyle bir görevi ve sorumluluğu İNSANA yüklemiştir. Çünkü DOĞAYI; İNSAN KİRLETMEKTE, BOZMAKTA ve DEĞİŞTİRMEKTEDİR. Koruyacak olan da insandır.
HİÇ BİR YURTSEVER, “ YEŞİL YOL”DA YÜRÜMEZ, YÜRÜMEYECEKTİR.