“YEŞİL YOL” felaketi

Yeşilyol protestolarından

“Yeşil yol” başlığı KABE’YE GİDEN YOL gibi çağrışım yapabilir. Ancak, KARADENİZ DAĞLARINA-YAYLALARINA GİDEN YOL ve o yollardan söz edeceğim.

Zigana Dağından, iç anadoluya bakış.

Karadeniz’in yaylaları ile yayla şenlikleri meşhurdur.

Çocukluğumuza inersek: 5-6 yaşlarında, ineklerimizi süsleyerek ve yükleyerek hazırlanırdık. Tabi kendimizdeki heyecanı fark etmezdik bile. Şenlik örneği, yoldan yürüyerek giderdik. Bir-iki gece yolda, ağaç altlarına kurulur yatardık. Gece eğlenceleri yapılırdı. Elbette çocukluk merakı daha da artırırdı bu keyfi. Taze sıcak sütlerle, midemize iner inmez ısınmamız. Yollardaki soğuk suların -yıllar sonra- tadının damağımızdaki izleri. Ya yollardaki obaların dayanışması! Unutulmaz Gökçeköy’lüler. Yağmur yağış, konuk severlikleri. Araba yollarının olmayışı belki de bizim için bir kazançtı. Yollar zordu. Evet. Ama birlikte yürüdüğümüz köylülerimizin olağanüstü dayanışması, anlatmakla bitirilemez güzellikteydi. Yaylaya varışımız, göz yaşlarımızda kırpışan sevincimiz.

Artvin dağları-Foto:Mustafa Sağlam

Zaman geçti. Nüfus çoğaldı. Topraklarımız ve ürünlerimiz yeterli olsa da para etmedi. Artık aşımızı, rızkımızı kentlerde aramaya başladık. Gurbetlik macerasına atıldık. Taaa Alamanyaya kadar uzandık. Kimimiz için iyi oldu. Kimimiz için yıkım! Kentleştik. Köylerimize de dönemez durumdayız. Köylerimiz boşaldı. Köylerimizde, çok az sayıda köyden ayrılmayanlar yaşamakta. Boşalan köyümüze, yaylalarımıza yol yapmaya başladılar. Boşalandan sonra yani! Hemde ne yollar! Bizim kadırga Yayla yolu, Erikbeli’nden yukarı yapılırken ölçmüşler 12 metre genişliğindeymiş. Ne güzel, geniş geniş rahatça gidip geleceğiz. Beton yapılmış üstelik. Neden beton yapıldıysa artık?

Çifteköprü-Arhavi-Artvin

Şimdi tarih 2020. Yeni bir yol yapımı var. “Yeşil yol”sürüyor. Dağlarda ne inşaatlar var bilseniz. Yakında bitirirler. İşte o, YEŞİL YOL. Nereye yapılıyormuş? Karadeniz yaylalarına. Dağların tepelerinden, yaylalarımızdan geçecek biçimde. Kısaca yaylalarımıza artık arabalarımızla gideceğiz. Zorluk çekmeden, ineklerimizi de arabamıza atacağız, yükümüzü de. Şu keyfe bakın. Ne mutluluk verici. Hemen bir seçim daha yapın, oyumuz size. Yolumuzu yapanlara teşekkür ederiz. Siz hadi göz kulak olun bu dağlara, yaylalara, biz buralardan gideriz. Zaten, Karadeniz sahil yolu da güzel oldu. Bakın ne rahat ettik. Hatta kentlerin içindeki otobanlar, alt, üst geçitler yapılınca trafik nasıl rahatladı. Değil mi ama, bunca hizmeti halk için yaptığınızı biliyoruz.

Mençuna Şelalesi-Arhavi-Artvin

Ayrıca oteller, hanlar, hamamlar da yapılacakmış. Bize değil, turistlere ha! Bir yayladan ötekine geçerek tatilimize tatil ekleriz ve hiç aşağıya inmeyiz. Ne güzel. Derelerimiz de sizin olsun. Barajlar yapın, HESler yapın. Ne güzel derelerimize girmeyiz böylece, ayaklarımıza çakıl batıyordu. Kurtuluruz çakıllardan da. Ne var, havuzlarda yüzeriz işte. Zaten dere akar, Karadenizli bakar. Boşuna akıyor işte su, değerlenmiş olur.

Karadeniz evlerinden: Laz evi

Han-otel kurmaya gerek yok, Karadeniz ev mimarisi yeterlidir.

Bir de maden meselesi var. Dağların içindeki madenleri, uzaydan görüyorlarmış. Bak gördün mü? Teknoloji böyle güzel bir şey. Görecek ve yalnızca oraya masraf yaparak, madeni alacak, işleyecek. Böylece az masrafla çok maden işletilmiş olacak. Karı ise vatandaşa, yaylalara dönecek.

Halkın parası deniz değil yani. O kadar çok değilmiş yani. Ve tabi buralarda bizim çocuklarımız çalışacak, böylece yöre halkına iş alanı açılmış olacak, istihdam yaratılmış olacak. Görüldüğü gibi YEŞİL YOL, çok önemli sorunlarımızı çözmüş olacak. CAK…CAK…CAK…

Olumsuz ve olumlu süreç ilerliyor. Biz sizinle bir 50 yıl sonrasına gidelim. Biz yetişkinler zaten olmayacağız şu çok savunduğumuz dünyada. Ama çocuklarımızın, 50 YIL sonrasındaki yaşantısına bir göz atalım.

Karadeniz sahil yolunun sonuçlarından başlayalım. Ama daha önce bir itirafı okuyalım:

Bu bir itiraf, gerçek. Dikkatle okuyalım.

Karadeniz dağlarından Karadeniz’e akan derelerin yolları, önleri, akışları sahile yapılan SAHİL YOLU ile değiştirildiğinden Karadeniz’deki canlılar artık azaldı, yuvaları yok. Balık çiftlikleri kuruluyordu açık denize. İnsanlar doğal olanı aramaya başladılar, o çiftlik balıklarını yemiyorlar. Yani balık yiyemiyor Karadenizliler. Karadeniz’in çevresindeki ülkelerin fabrika ve evsel tüm atıkları süzülmeden, filtrelenmeden Karadeniz’e aktığından, Karadeniz kirlendi. Karadeniz’de uzun süredir balık ve hiç bir canlı yok. Şimdi hiç olmayacak. Çünkü; kurudu.

HES yıkımları çorağa dönüştürüyor dağları.

Karadeniz derelerinin kaynağı, o koca dağlar

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı yesilyol-03.jpg
HES belasının sonuçları – Foto: Mustafa Sağlam

HES-Baraj dedikleri ENERJİ-ELEKTRİK ÜRETMEK İÇİNMİŞ. Enerjiyi hep dışardan mı alalım, kendi elektriğimizi neden biz üretemiyoruz? Hani ÇERNOBİL’deki patlama sonucunda çoğalan kanser, unutulur mu? Japonya’daki Fukuşima-Nükleer Santrali sonunda japonlar ülkelerine artık bu tür santralları yapmayacaklarını açıkladılar. Halkın temsilcileri bu kararı aldı. Engel oldular. Ama o sermaye yurdumuzda AKKUYU VE SİNOP’a nükleer santrali yapmaya başladı. Çünkü yurdumuzda halk, temsilcilerini arıyor. Yurdumuzun enerjiye ihtiyacı yok. SERMAYENİN İHTİYACI VAR. ENERJİ dedikleri, işte doğanın yok edilmesidir. Kentleşmezsek bu sorun kalmaz. Elektirk, elektrikli araç ve gereçler içindir. Satışını yaptıkları AVM’ler içindir. Satıştan elde edilen parayı kim alıyor: SERMAYE. Yol inşaatını da sermaye istiyor. Bana-bize de kalan, kölelik koşullarında yaşamak.

50 yıl sonrasına bakmaya devam ediyoruz: Karadeniz dağlarından geçen yol için, inşaat sırasında kesilen ağaçların yerine yenileri dikilmedi. Dağlardaki EROZYON ile toprak aşağılara kaydı, dereler doldu ve kirlendi. Karadeniz dağlarından çıkarılan madenler ve çoğalan taş ocakları tüm Karadeniz havzasının iklimi değiştirdi. Yaylalar betonlaştı. Yollar beton, dağlar beton. Sular evlere alındı. Hayvan ve bitki yaşamıyor artık, kurudu. DOĞA BOZULDU. Doğanın sistemi, ekosistem bozuldu.

Sisdağı Yaylası Şenlikleri

Yaylaya giden azaldı. Yayla şenlikleri yapılmıyor. Hani o hanlar hamamlara gidecektik, tatil yapacaktık ya! Asgari geçim sınırındaki insanın-çalışanın tatili, rahatı mı olurmuş diyemedik, bilemedik. Bizi cahil bırakanların yalanlarını bilemedik. Sermaye sahibinin uçağı, arabası, helikopteri ile eğlendiği bir dünya kurdular. Bilinerek ürünleri para ettirilmeyen halkın, yaylalardan birinden ötekine geçecek parası olamayacağını bilemedik. Ham hayal bu işte, diyemedik. Hele o para ettirilmeyen ürünlerin yerine, ithal edilen bonuslu-ilaçlı yiyecekler hem kaç kat pahalı hem de sağlığa zararlı. Genleri bozulmuş olanlar yurdumuzda devlet eliyle satılıyor. Anımsarsınız, sokaklarda küçük el arabalarında, mısır satılıyor ya, plastik bardaklarda. işte o mısırların genleri bozulmuş meğer. Ama hangi bakanın, başbakanın çocuğu tarafından ithal edilirmiş, bilmiyoruz ki! Halk bilemez, bilmesine de gerek yoktur. Kendi adına seçtiği milletvekilleri bilecektir ve halkı aydınlatacaktır. Nerdeee! Asıl oynanan oyunun boyutuna bakın ki, şaşıralım birlikte. Kanser adında dev organizasyonu var sermayenin. Elbette insanları bilerek kanser yapacak ki, ilacını-tedavisini pahalıya satabilsin. Çalışanın kazançlarının tümüne el koysun ve böylece çalışanları, bir KÖLE olarak çalıştırsın. Anımsarsınız, kolestrol ilacını. NOT: ben on yıl kullandıktan sonra, kaç doktordan dinledim uydurma ilaç olduğunu. Sonunda kabul ettim ve kullanmıyorum artık. (Radyasyon, genleri bozulmuş yiyecekler, şeker, un, sigara, uyuşturucu, paketlenmiş yiyecekler…Hangisini halk üretiyor? Bunlardan kazanılan paralar kimin cebine gidiyor? Ve sorulara devam edelim: YEŞİL YOL İNŞAATINI KİMLER YAPIYOR? )

Sular evlere alındı ya, asıl olana bakın ki; aynı yol uygulandı ve derelerimizin suyu borulara alındı. Sonunda olan oldu ve derelerimiz kurudu. Şu suyun kimseye zararı yok. Ancak her şeye yararı var. Ama artık bu sular akmayacak.

Çünkü HES adındaki canavar derelerimizin suyunu emdi, yok etti. Vatandaş HES-NÜKLEER ENERJİ istemiyor. Fakat Devlet vatandaşı koruyacağına, şirketleri koruyor.

Borunun içine alınan yaylalarımızdaki sular gibi, derelerimizdeki sular daha büyük, koca koca boruların içine alındı. Hem de plastik boruların içine alındı. İşte tam burası önemli. Tüm havzanın iklim değişti. Su borunun içine alınınca; dere ve çevresi kurudu. Dağlardaki yamaçlardaki ağaçlar, bitkiler kurudu. Derenin çevresindeki köyler kurudu. Hayvanlar yaşamıyor o bölgede. Çocuklar su içemeyecek.

mısır

Ağaçlar yeşermeyecek. Mısır, fındık, taflan, denizde hamsi yetişmeyecek.

Taflan (karayemiş)
hamsi

Hayvanlar yok olacak. Çünkü bu su yetmez, can suyunu da artık vermiyorlar. Buradaki o plastiğin içine gizlenen su denize de akmıyor, nereye gitti? Yaaaa! İşte yeni anladık, OLSUN ANLADIK ya! Ne oldu demiştiniz? Satılmak üzere depolandı. Arabalara dolduruldu. Şişelendi. Satılıyor. Belediyeler ne iş yapar, niye seçilmişlerdi? Neden kent içindeki su borulardan kirli sular akıyor? Yoksa kirletip suları, bize temiz su satmak numarasını da mı yutturdular?

İsinuğu Deresi-Türkelli Köyü

Köylerimizdeki tapulu arazimizi-tarlamızı elimizden aldı DEVLET. Tabi tek bizim tarlalarımız değildi hedef. Bu yasa çıkınca büyük şehir denilen kentlerin çevresinde şurada buradaki, dağınık ve bizim bilmediğimiz yerlerdeki tarlalar, verimsiz ormanlar dedikleri alanlar arsaya dönüştürülüp, ranta açıldı. Özelleştirme, vatandaşın elinden alınan her şey demekti. Yabancı yani KÜRESEL SERMAYE dünyaya el koymuş. Tüm çalışanlar köle. Sermayenin zincirleri, çocuklarımızın boynunda. Açlık ve sefalet içindeler.

Vatandaş HES-NÜKLEER ENERJİ istemiyor

Yurdumuzda ilginç atasözlerimiz var. Örneğin; bal tutan, parmağını yalar. Doğru. Bu söz bal arısı yetiştirenler için. Ülkeyi yönetenler arıcı mı? ARICI OLANLAR, ARILARIN YANINA, DAĞA GİTSİN. Bal tutmuyorlar, ADALET TUTUYORLAR. ADALET UYGULAMALARI GEREKİR. Halk adına, halkı yönettiklerini iddia edenler, halkın istediklerini yapmalılar. Halk adalet bekliyor. Halk, meclise gidenlerden, ADALET BEKLİYOR.

Çünkü; TARAFSIZ KALMAK SUYA VE SABUNA DOKUNMAMAKTIR. TEMİZLİK, SU VE SABUN İLE YAPILIR. SUYA-SABUNA DOKUNMAMAK; PİS KALMAK DEMEKTİR. YANİ, BİR TARAFTA OLMALARINI, DOĞRUNUN TARAFINDA OLMALARINI BEKLİYOR…

ARICI OLANLAR, ARILARIN YANINA, DAĞA GİTSİN.

Kim ne derse desin, kesin; YEŞİL YOL, SERMAYENİN YEŞİL DOLARLARININ YOLUDUR. KARADENİZ YAYLALARININ-DAĞLARININ ÖLÜM FERMANIDIR. ARAP SERMAYESİ ile ABD SERMAYESİNİN DOLARLARI, yurdumuzdaki yerli işbirlikçileriyle buluştu.

YEŞİL YOL; Samsun-Çarşamba’dan Artvin’e doğru ilerliyor. 1500-2000 m. yükseklikteki dağlardan, yaylalarımızdan geçmektedir. Veee 2200 Km. uzunluktadır.

Niye mi bunca sözü söylüyoruz? BU GÜZELLİKLERİN, YARINLARA DA KALMASINI İSTİYORUZ DA ONDAN.

Bakmanızı istediğimiz, OLUMSUZ ÖRNEK olan birkaç yayla var:

Uzungöl. Turizme açıldı, kirlendi, betonlaştı. Göl kirlendi ve kurudu. Artık turizm alanı olarak kullanılmıyor.
Ayder Yaylası. Ahşap ev yerine betonlar dikildi. Yolu asfaltlandı. Ayder olmaktan çıktı, bir Amerikan kentine dönüştü. Ayder’i gören, artık gitmiyor. Ayder Yaylası da bitti
ÖNEMLİ NOT: Türkiye’de, insanın değerini bilen, yurdunu ve dünyayı tanıyan, bilgili görgülü, sanatçı, değerli bilim insanları var. Bunca değerli insan ülke kalkınmasının motorudur. ÜLKE SORUNLARININ ÇÖZÜMLERİNİ POLİTİKACILAR BİLMEZ. Politikacılar, sorunların çözümünü istiyorlarsa; bu değerli insanların danışmanlığına başvurmalıdırlar.

( ŞU BEŞ KONU KİŞİNİN ÖZELİDİR. POLİTİKACILARI İLGİLENDİRMEZ, ELLERİNİ BU BEŞ ALANDAN ÇEKMELİDİRLER: DİL, DİN, IRK, BÖLGE, CİNSİYET. POLİTİKACI HALKI DÜŞÜNÜYORSA, EMEK ÜZERİNE DÜŞÜNMELİDİR.)

Tüm yaylalarımız, dağlarımız, derelerimiz, denizlerimiz vatandaşın işine, yaşamına, sağlığına karışsın, güzel kalsın.

DOĞA; BU GÜNE AİT OLDUĞU KADAR, YARINLARDA YAŞAYACAK ÇOCUKLARIMIZA DA AİTTİR. Doğa, böyle bir görevi ve sorumluluğu İNSANA yüklemiştir. Çünkü DOĞAYI; İNSAN KİRLETMEKTE, BOZMAKTA ve DEĞİŞTİRMEKTEDİR. Koruyacak olan da insandır.

HİÇ BİR YURTSEVER, “ YEŞİL YOL”DA YÜRÜMEZ, YÜRÜMEYECEKTİR.

Kadıköy’de basın duyurusu

Tresimlerini Okuma

Tresimleri, tarihsel süreci anladıkça daha da okunaklı olacaktır.

Sanatın çağ içinde gelişimi tarihsel devinimlere bağlı olduğu kadar, bireysel ataklara bağlıdır da denebilir.

Bu atakları çağın dürtüleri de belirleyebilir. Sanatın / sanatçının çağı etkilemesi de gerçekçidir. Süreçte her iki etmenin birbirini tetikleyebilmesi karmaşıktır. Her ikisi de olabilir. Tarihte örnekleri de var.

T kişisel bir seçim. Kişisel özgürlüğü kullanmanın, sorumluluk duymanın, sezginin, ilerici özün dışa vurumu. Dış biçimle iç biçimin sanatsal uyumu düşünülerek, daha özgün form arayışı. Ayrıca bir / iki / üç / dört resimle anlatmanın zorluğu / tedirginliği / keyfini de yaşamak.

Bu nokta son değil.

Biçim hala figüratif. Günümüzün sorunu, figür resmi mi, figürsüz resim mi konusu değil. Günümüzde bu tartışma gereksizleşmiştir. Bu nokta figürün anlatımını da açıklar. Benim seçimim, sanat elemanlarının kullanımı ile ilgilidir. Sorun figürün özgün anlatımıdır: Kurgu, figürün yapısı, renk, izleyeni kavrayış, açıklık, yönelim…

Bu yönleri ile bakıldığında, minik bir anahtar daha kullanmaya başlayacağız…

T nin köşeleri, okları, yöneldiği biçim – renk kütlesi nereye ayarlanmış. Gözünüzü hangi lekeye / kurguya döndürmek / baktırmak istiyor. Ritmik, devinimli, lirik bir renk kütlesiyle kan basıncınızda ne değişiyor?

Yeni ya da başka sorular sormaya başladınız mı ? Soru sormanız resimle konuşmaya, alış-verişe başladınız demektir.

Okuma sürüyor…

Sanatım Üzerine

*Doğadaki zıtlıklar sanatımın temelini oluşturuyor.*


-Kompozisyonun bütününü, boş-dolu zıtlığı kurgular.
-İçerik, biçimi sarmalar. Ona can kattığı ölçüde bütünselleşirler, yetkinleşirler. İçerik, yaşamdan anlardır.
-Zıtlıklar, bir düzen içinde dengelidirler. Denge, sanatımın vardığı yetkinliğin diğer adıdır: Zıtların bütünselliği. Biçim-renk dengesi ile içerik dengesidir bu. ‘Ben’ deki biçim-renk dengesi, içerik ile bütünlenir. İçerik ’ben’ deki- lerin dışavurumudur.
-Biçimlerdeki zıtlıklar hareket ile düz biçimlerdir. Hareketli biçimlerin içi ton zıtlığı, miktar zıtlığı, sıcak-soğuk zıtlığı ile doludur. Düz biçimler kendi içinde zıtlık taşımaz. Hareketli biçimlere zıttırlar. Zaman zaman uyum içinde olabilirler. Bu kez zıtlığı, düz biçimlerin içindeki hareketli elemanlar sağlar. Zıt olan bu biçimler aynı zamanda birliktirler. Resmime can veren bu kandır.
-Sanatımdaki biçimlerin-elemanların figür-süz-lü olması anlatımımı etkilemez.

-İzleyicim ile ortak noktamın olması, bu noktada buluşabilmem tercihimi belirler. Bu sanatımdan ödün değildir.
-Gelecekte yapacaklarım hakkında şimdiden sözüm olamaz. Ancak hayallerime sınır-sansür uygulamadığımda üreteceklerimin çapı büyüyecektir.

-Üreteceklerime birikimim yön veriyor.

-Çalışkanlığım kendime saygımdandır.

-Ürettiklerimde sorumluluk bana aittir.

-Eleştiriye evet, hesap vermeye hayır. İç hesaplaşma çerçevesinde, salt kendime hesap veririm.

Şakir Sağlam

Sanat Tarihinde Tuval

Sanat tarihinde çoklu tuval kullanımlarını incelediğimde şu sonuçlara vardım:
Sanat tarihinde resim; geometrik biçim olarak dörtgendir. Rönesans’ta dörtgen olan biçimlerle çeşitli denemeler yapıldı. İki tuval yan yana, alt alta birleştirildi (dipdik), üç tuval ile de farklılıklar oluşturuldu (tripdik).


Ancak sonuçta, bunların tümü dörtgendiler.

Günümüzde ise; daire, üçgen, oval biçimler de kullanılmaktadır.
Benim kullandığım tuvaller ise dörtgenin dörtgen ile dörtgenin
yarım daire ile birleştirilmesi sonucu T oluşturması ilkesine dayanıyor.
Kenar çerçevesi kesilerek tek tuval yapılabilir, iki-üç-dört tuval birleştirilebilir. Sonuçta *T* olması gereklidir.
Bu farklılığı nedeni ile sanat tarihinde bir ilk.

ikili / üçlü / dörtlü / daire-oval biçiminde oluşturulan tuval örnekleri.
Ağustos-2001 Şakir Sağlam

Sekiz Zamanı…
Günümüzde-2012- yoğun olarak dörtgen ( KARE-DİKDÖRTGEN ) kullanılıyor.
Tüm zamanlarda değişiklik aranmış, bulunmuş ve kullanılmış.
Benim için artık SEKİZ ZAMANI.
Yukarda hareketli GİF görsel bunu çok başarılı anlatmaktadır. SEKİZ kenarı olan bu görseldeki T benim istediğim biçimdir. SEKİZ kenarı özelinde kurulan biçim, Tek parçadan oluşmaktadır. Kısaca dörtgen temelli değildir. İki – üç – dört dörtgenden oluşan biçimlerim de olabilir. Dörtgen, temelli gibi görünse de SON BİÇİM T dir. SEKİZ KENARA ULAŞMAKTADIR.
İşte SEKİZ ZAMANI; gerekçesi ile tamamlanarak yaşamaya başlamıştır.

T YAŞIYOR!

Neden T sanat?

*Sanat; biçim ile içeriğin dengesidir.*
Böyle bir kesinlik kime göredir? Tartışıldı yüz yıllardır, tartışılacak daha.
Sanatın her disiplini için biçimsel sorun aynı görselliği taşımaz. Görsel sanatlarda da farklıdır. Örneğin resimde iki boyutlu, yontuda üç boyutludur…Kullanılan araç gereçlerde de farklılıklar yaşıyoruz. Bu farklılıklar sanatın doğası gereğidir.
Ben biçimsellikle uğraşırken, resmin dış biçimine yöresellik boyutunu katarak :
Türkelli-köyüm,
Trabzon-ilim,
Türkiye-yurdum
ve

Kızım Toprak olunca, bu harfi kullanmaya karar verdim.
T resimleri böyle oluşmaya başladı. Önce içi boş bir çerçeve belirdi… Sonra içinde figürler yer kapma yarışına girdi. Elbet-motiflerin hakkını da yemeden…Yöreselliği figür resmi verebilirdi…
Kişiselliğime de uygun bu…

T ve BEN

T oluştu ve yaşıyor… Sekiz (8) kenarlı T işte.

656_denizci_55x65_tuy

Tüm T ler farklı anları yaşadılar…

Türkelli’de yaşananlar çocukluğumdu. “BEN”deki özü yaratan yer Türkelli.
Canıma can katan suyunu, o dağlar verdi. Kanımı canlandıran meyveler, lahana, mısır; çimenine uzandığım, oynadığım topraklar Türkelli’de. İlk öğretmenlerimle, Türkelli İlkokulu’nda karşılaştım. Yollarını birlikte yapmak üzere, taş taşıdım sevgi dolu insanlarıyla. Kemençeler eşliğinde su yollarında çalıştık dayılarımla, bibilerimle. Fideler dikip aşı yapmayı Türkelli’de öğrendim. Sığırlarını otlattım, buzağısını doğurttum ve büyüttüğüm, teşekkür için saçlarımı yalayan düveler oradaydı. Gözlerime bakışlarını hala görüyorum. Kaval yapıp çaldığım imeceler Türkelli’deydi. Arkadaşlarımla çimdim derelerinde. Çok sevdiğim teyze çocuklarımla burada kavga ettim. Beş yaşımda keseri elime burada tutturdu Ustam Babam. Sis Dağı Yaylası’na, Kadırga Yaylası’na buradan yürüdüm göç zamanı ya da otçularda. Okumamı sağlayan, ısırgan otu Türkelli’deki evimizin önündeydi. Babamın ölümünü bu köyde yaşadım. İlk isyanlarımın görünmeyen bayrağı bu topraklarda yükseldi. Burada aşık oldum…
Trabzon’da yaşanan gençliğimdi, hasretliklerimdi. “BEN”i yaşama hazırladı ve yaşama karıştım.

Türkiye’de yaşadıklarım ise, “BEN”i oluşturdu. Türkiye, yaşam serüvenimin, kavgamın barışımın alanı.

Dünya değerinde olan kızım Toprak adını bu düşüncelerin sürecinde verdik.
Her bir “T”inin özelliği, yaşanmışlıkları farklı, ama içerikleri aynı. “BEN” i biriktirdiler. Ben şimdi T’lerle yürüyorum. Ellerim, gözlerim, pusulam T’lerim. Benden Tünya’ya bir damla T taşıyorlar.
Süreç ilerliyor, benimle ve kendiliğinden…
Türkelli’den Tünya’ya bir damla T…
GÜZELLİKLE…

Şakir Sağlam /2001

Resmimde Süreç

1- İlk resimlerim ( 1965 / 1990 )
Bu dönemde ilkokul öğretmeni olarak köylerde çalıştım. Köy yaşamından gelen biri olarak köy resimleri yaptım. El sanatları, taş ustalığı, mobilyacılık, marangozluk ( baba mesleği ) üzerine çalışmalarım oldu. Kente inince de tabelacılık yaptım.
Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünü bu birikimle ve 12 eylüle giden dar yollarda tamamladım. Elbette resimlerime etki edecektir.

1965 yılında Trabzon İlk Öğretmen Okulun’da Fatih sergisindeki Fatih adlı resmimle başlayan süreç…

2- Soyut lirik resimlerim ( 1990 / 1997 )
Soyut sözcüğü, figürsüz olarak anlamlandırılırsa kanımca doğru olur. Çeviri zorlukları / yanlışlıkları nedeni ile anlam karışıklıkları olmaktadır. Benim figürden anladığım; yaşamdaki tüm anlaşılır – tanıdık – algıladığım nesne ve varlıkların biçimleridir, GÖRÜNÜRLÜKLERİDİR.Soyut ise; bilinmeyen – var olmayan biçimleri, yeniden yaratılan biçimleri belirleyen, tanımlayan sözcüktür.

Benim soyut lirik çalışmalarım bu anlayışın bütünlük sürecidir.
Ama sanatın süreci kendi mantığı içinde yol alıyor. Bu sürec icinde, insan da kendi sürecini sürekli sorguluyor. Bu hesaplaşma, sana ait olan ama tarihsel sürecin göz ucuyla incelediği, farklı yargılarıyla da açıklanabiliyor.
Farklı bir süreç, bambaşka bir heyecan, denemenin sonsuz tadı…
Figürü, içerdeki hareketi-enerjiyi aramaya, yakalamaya sınırsız açlık…

3- Figüratif Resimlerim (1997-2000)
Figüratif resim yapmaya karar vererek bunu da bir manifesto ile saptamak benim için önemli elbette. Bu çalışmalarım GÖÇ resimleri ile bir katalogda toplanmıştır ve sergisi yapılmıştır.


Çalışmanın önemi, soyut bir sürecin bitimine karar vermekti. Bu süreci tanımlamak ve ne yapılacağını şaşırmadan ortaya koymak…

MANİFESTO yazarak, Tresimlerine başladım.

4- Tsanat / T resimlerim: T resimlerim yaşamda yerini alıyor. (2001-……)

Tresimleri için makaleme bakınız.

T RESİMLERİM

Fotograf Dernekleri

          Bu sayfayı yapmak zor işti. Çok zaman ayırdım. Dedim ki; fotograf derneklerini arayan kolayca bulsun.
        Fotografı, sanatı, sanatçıyı onore eden dernekleri kutluyoruz.
        İlginçtir, dernekler işi hafife alıyorlar. Türkiye’de bunca FOTOGRAF DERNEĞİ var. Aralarında adresi, web sitesi belli olmayanlar var. Falan…, falan…SANATÇILARI DERNEĞİ…Bunları TFSF üye yapmış üstelik. Yazık!
Yıllık 300TL,500TL.yi bir araya getiremeyen SANATÇILAR. Dernek yeri-evi tutmak, hayli zor ve paralı iş. Tamam. Ama web sitesinin yıllık maliyeti 300TL.500TL. Güncellemesi zaman alır, o kadar. Buncağız parayı bir araya getirmek mi başarılamayan? Belki de nedeni şudur:
Burunlarından kıl aldıracak fotografçılar uzayda yaşıyor.  
           Not: Trabzon’dan Vedat Osmanoğlu üşenmemiş eksiklerimi bulup göndermiş. Sağ olsun. websitesi
 
LOGO
 
ADI (alfabetik sıra)
KISA ADI
-link-
Uluslararası Fotograf Federasyonu
Türkiye Fotograf Sanatı Federasyonu

Adana Doğa Fotoğrafçıları Derneği

ADFODER
 
Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği
 
Adana Fotoğraf Ve Sinema Sanatı Derneği
Adapazarı Fotoğraf Amatörleri Derneği
 
Afyon Frig Fotoğraf Derneği
 
Afyonkarahisar Fotoğraf Sanatçıları Derneği
Ahlat Fotoğrafçılar Derneği
Akdeniz Sinema Fotoğraf ve Kültür Sanat Derneği
ASFAD
Altınoran Fotoğraf Sanatı Derneği

ALFOD

Anadolu Fotoğraf Dergisi
ANAFOT
Ahlat Bir Dünya Fotograf Derneği BİDFOD 
  Akşehir Fotoğraf İlgilileri Derneği AKFİD
Aksaray Fotoğrafçılar Derneği 
Aksaray Fotoğrafçılar Derneği
Akşehir Fotoğraf Amatörleri Derneğ   Akşehir Fotoğraf Amatörleri Derneği 
Alanya Fotoğraf Sanatçıları Kulübü Derneği
Alanya Fotoğraf Sanatçıları Kulübü Derneği
İ. Anadolu Yakası Fotoğraf Sanatı Derneği 
İ. Anadolu Yakası Fotoğraf Sanatı Derneği
Anadolu Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
Anadolu Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
Anadolu Selçuklu Fotoğraf Derneği Anadolu Selçuklu Fotoğraf Derneği
Ankara Fotoğraf Derneği
Ankara Fotoğraf Derneği
ANKAFOT
Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği
Antalya Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
 Antalya Fotoğraf Kulübü 
 Altınkare  Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği  ALTINKARE 
Artvin Fotoğraf Sanatı Derneği
Aydın Fotoğraf Amatörleri Grubu
Aydın Fotoğraf Sanatı Derneği
Arka Plan Fotograf Derneği Seyhan-Adana
Babaeski Amatör Fotoğrafçılar Derneği
Babaeski Fotoğraf Sanatçıları Derneği
 
Balıkesir Fotoğraf Sanatı Derneği
Bandırma Fotoğraf Sanatı Derneği
Bartın Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
BARFAD
Bayburt Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği
BAYFOD
 
Bergama Amatör Fotoğraf Sanatı Derneği
BEAFSAD
 
Besni Fotoğraf Sanatı Derneği
BEFSAD
Beylikdüzü Fotoğraf Derneği
Bitlis Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği
  Bingöl Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Kulübü BİFSAK
Birdünya Fotoğraf Gezi Kültür ve Turizm Derneği  BİDFOD AHLAT 
Birkare Fotoğraf Sanatçıları Derneği BİFSAD
 
Bodrum Fotoğraf Sanatı Derneği
 
Bolu Fotoğraf Sanatı Derneği
 
Bozüyük Fotoğraf Severler Derneği
BOZFOTSEV
Burdur Sanat ve Fotoğraf Derneği
Bursa Fotoğraf Sanatı Derneği
Büyükçekmece Fotoğraf Derneği
     
Cizre Fotoğraf Sanatçıları Derneği CİFSAD
  Çanakkale Amatör Fotoğrafçılar Derneği  ÇAFD  
  Çayırova Fotoğraf Sanatçıları Derneği ÇAFDER
  Çankırı Fotoğraf Sanatı Derneği ÇAFSAD
Çorum Fotoğraf Kulübü Derneği ÇFK
  Çorum Fotoğraf Sanatı Derneği ÇOFSAD
Çukurova Fotoğraf Sanatı Derneği ÇUFSAD
     
Darıca Fotoğraf Sanatı Derneği
DAFSAD
 
Değirmendere Fotoğraf Sanatı Derneği
 
Denizli Fotoğraf Sanatı Derneği
 
 Denizli Fotoğraf Derneği
Derince Fotoğraf Sanatı Derneği
Diyarbakır Fotoğraf Derneği
 
Diyarbakır Fotoğraf Amatörleri Derneği
DİFAK
Düzce Fotograf Gönüllüleri Derneği
Düziçi Fotoğraf Derneği
     
Evliya Çelebi Fotoğraf Derneği ECFOD
Edremit Fotoğraf Sanatı Derneği
Elazığ Fotoğraf Amatörleri Derneği
EFAD
 
Edirne Fotoğraf Sanatı Derneği
Edirne Fotoğraf Sanatı Derneği
EFSED
Ege Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
Engelsiz  Fotoğraf Derneği
ENFOD
 
Erciyes Fotoğraf Sanatı Derneği
EFOS
 
Eskişehir Fotoğraf Sanatı Derneği
Eskişehir Sanat Derneği Fotoğraf Grubu
Erzincan Fotoğraf Amatörleri Derneği
ERFAD
Erzurum Fotoğraf Sanatı Derneği
     
Fethiye Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği
Fotoğraf Derneği & Fotoğrafevi
Fotoğraf Dostları Derneği
 
Fotoğraf ve Kültür Sanat Derneği
FOKUS
Fotoğraf Kültürü ve Sanatı Derneği
Fotoğraf Sanatı Derneği
Fotoğraf Film Ve Gezi Derneği
  Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği-Adana FOTOGRAFYA
    Fotoğraf Sanatı Kurumu Derneği FSK 
     
Gaziantep Fotoğrafçılar Kulübü
GAFOD
 
Gaziantep Fotoğraf Sanatı Derneği
 
Gaziantep İpekyolu Fotograf Sanatı Derneği
 
Gebze Fotoğraf Sanatı Derneği
GEFSAD
 
Gelibolu Fotoğraf Derneği
Giresun Gezgin Fotoğrafçılar Derneği
GEZFOD
 
Giresun Fotograf Sanatı Derneği
GİFOD
Göbeklitepe Fotoğraf Sanatı DerneĞi
GEFODER
  Gölcük Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği GFSD
  Gümüşhane Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği GÜFSAD
     
 
Hatay Fotoğraf Derneği
HAFSAD
 
Hatay Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
HAFSİAD
Halikarnas Bodrum Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği  BOFSAD
Hizan Fotoğrafçılık ve Doğa Sporları Derneği HİFOD 
Hitit Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği HİFSAD
Hopa Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği HOFAD
     
İki Günde Devrialem Fotograf Kulübü-Çorlu İGDAF
İnegöl Fotoğraf sanatı derneği İFSAD
İskenderun Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği
ISKFAD
Isparta Fotoğraf Sanatı Derneği
İFSAD
Isparta Fotoğraf ve Sanat Derneği
 
İstanbul Sinema ve Fotoğraf Amatr. Derneği
İFSAK
İzmir Amatör Fotoğrafçılar Derneği
İZAFOD
İzmir Amatör Fotoğrafçılar Kulübü Derneği
İZAFOC
İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği
 
İznik Fotoğraf Amatörleri Derneği
İZFAD
 
İznik Fotoğraf Derneği
İZFOD
     
 
Kdz.Ereğli Fotoğraf Sanatı Amatörleri Derneği
KEFSAD
Kahramanmaraş Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
KAFSAD
 
Kapadokya Sinema ve Fotoğraf Amatörleri Derneği
KAFSİD
Karabük Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
Karaman Fotoğraf Sanatı Derneği
KARFOT
Karaman Doğa Sporları VE Fotoğraf GSK
Karamürsel Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği
Kars Doğal Hayatı Koruma ve Fotoğraf Sanatı Derneği 
Kastamonu Fotoğraf Sanatı Derneği
KASFOT
 
Kayseri Amatör Fotoğrafçılar Derneği
KAFDER
 
Kayseri Ulusal Fotoğraf Amatörleri Derneği
UFAD
 
Kocaeli Fotoğraf Sanatı Derneği
Kırklareli Fotoğraf Ve Sinema Sanatı Derneği
KIFSAD
Kırşehir Fotoğraf Sanatı Derneği
KIFSAD
 
Konya Fotoğraf Amatörleri Derneği
KONFAD
 
Kuşadası Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
  Kütahya Evliya Çelebi Fotoğraf Derneği EÇFOD
     
Larende Fotoğraf Derneği
 
Lüleburgaz Amatör Fotoğrafçılar Derneği 
 
Lüleburgaz Fotoğraf Kulübü Derneği
LFK 
     
Malatya Fotoğraf Sanatı Derneği
MAFSAD
Malatya Fotograf ve Resim Sanatı derneği
Manisa Fotoğraf Derneği
Mardin Fotograf ve Sanat Derneği
 
Manisa Fotoğraf Sanatı Derneği 
FOTSAD
Mardin Fotoğraf Derneği
Mardin Sinema Derneği
MSD
Marmaris Fotoğraf Dostlarıı Derneği.
MARFOD
 
Mersin Fotoğraf Derneği
MFD
Mersin Olba Fotoğraf Derneği
Mezopotamya Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği 
 
Muğla Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
MUFSAT
Muğla Sinema ve Fotoğraf Sanatı Derneği
 
Mustafakemalpaşa Fotoğraf Sanatı Derneği
MKPFOD
  Muş Fotoğraf Sanatı Derneği
MUFSAD 
     
Nallıhan Fotograf Tutkunları Derneği
Nazilli Fotoğraf ve Plastik Sanatlar Amatörleri Derneği
Niğde Doğa Fotoğrafçıları ve Doğa Sporları Derneği
Niğde Fotoğraf Amatörleri Derneği
NİFAD
     

Ordu Fotoğraf Sanatçıları Derneği

Osmancık Fotograf Sinema Amatörleri Ve Kültür Sanat Turizm Araştırma Derneği

Osmaniye Fotoğraf Sanatçıları Derneği

Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçıları Derneği
Ödemiş Fotoğraf Sanatı Derneği
     
 
Palandöken Fotoğraf Sanatı Derneği 
PAFSAD
Batman Pan Amatör Fotoğrafçılar Derneği
     
 
Rize Fotoğraf Sanatı Derneği Derneği
RO-GRAF Fotografevi
     
Safranbolu  Fotoğraf Kulübü Derneği
 
Sakarya Güzel Sanatlar Derneği
SAGÜSAD
Salihli Fotoğraf Sanatı Derneği
 
Samsun Fotoğraf Sanatı Derneği
Sapanca Fotoğrafçılar Derneği
 
Selçuklu Fotoğraf Sanatı Derneği
Selçuklu Fotoğraf Kulübü Kültür ve Turizm Derneği
Silifke Fotoğraf Sanatı Derneği
SİFSADER
 
Sinop Fotoğraf Amatörleri Derneği
Sivas Fotoğraf Sanatçıları Derneği
Siverek Fotoğraf Sanatçıları Derneği
SİVSAD
Sungurlu Fotoğraf Sinema Amatörleri ve Kültür Sanat Turizm Araştırma Derneği
SUFKAD
Susurluk Fotoğraf ve Sanat Akademisi Derneği
SUFADEM
Su Altı Fotoğrafçıları ve Filimcileri Derneği
Suretialem Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği
SURETİALEM
Suuçtu Fotoğraf Sanatı Derneği
SUFODER
Sürmene Fotoğraf Sanatı Derneği
Şanlıurfa Fotograf Sanatçıları Derneği
     
 
Tarsus Fotoğraf Derneği
TFD
 
Tekirdağ Fotoğraf Derneği
TEFOD
Tekirdağ Fotoğraf Sanatı Derneği
TEFSAD
Tokat  Fotograf Sanatçıları Derneği
TOFSAD
 
Trabzon Fotoğraf Sanatı Derneği
Trabzon Fotoğraf Evi
Turgutlu Fotoğraf Sanatı Derneği
TUFOD
Tuşba Fotograf Sanatçıları ve Muhabirleri Derneği
     
 
Ulusal Fotoğraf Amatörleri Derneği 
UFAD
 
Uluslararası Fotoğraf Sanatı Derneği
UFSD
Uşak Birkare Fotograf Sanatçıları Derneği
 
Uşak Fotograf Sanatçıları Derneği
UFSAD
Urfa Fotograf Sanatçıları Derneği
Urla Fotoğraf ve Sinema Gönüllüleri Derneği
UFG
     
 
Van Fotoğrafçılar Derneği
Viranşehir Fotoğraf Amatörleri Derneği
     
 
Yalova Fotoğraf Amatörleri Derneği
YAFOD
Muş Yurdum Fotoğraf Sanatçıları Derneği
Yürüçek Doğa Sporları ve Fotoğraf Kulübü
     
 
Zeytinli Fotoğraf Amatörleri Derneği
ZEYFOD
 
Zonguldak Fotoğraf Derneği
ZFD

 

Yaşamdan Notlar


Trabzon ili, Beşikdüzü ilcesi – Türkelli Köyü’nün yoksul ailesi Ayşe ile Osman, 1950 gücük ayının 28 inde dünyaya çelimsiz bir uşak getirirler. Adına Şakir derler. O kış çok kar vardır, 2-3 metre. Evin penceresinde kurtlar gezmektedir. Aile soğuktan korunamaz ama bahara da varırlar. Ölümü atlatırlar.

İşte böyle başlar macera.

İsinuğu Deresi Köprüsü
İsinuğu Deresi -Köprü

*Bu köprü, köyümün deresi; İSİNUĞU DERESİ’ndedir. Araba yolumuz yoktu. Bu dereden mevsimine göre seller sular arasında, önce o köprü ayağı olan koca kayaya tırmanır, sonra şu gördüğünüz harika köprüden geçer, yürüyerek Beşikdüzü’ne ortaokula giderdik.

*Anamın üç-beş dal yarma odununu sırtına alıp, oğlum okusun diye yürüyerek taşıyıp Beşikdüzü’ne getirdiği o günler…Ana hakkı!

*Aynı yıllarda verem bulaştı yakama. Kaç yıl sonra İstanbul’da “temizsin gelme” dediklerinde yeniden doğuş. Beşikdüzü’lü Sağlık Memuru Eyüp Abi’ye saygıyla…

*Beşikdüzü Ortaokulu -“kübik mimari” – yıllar sonra yıkıldı. Orta I’ de türkçe öğretmenimiz bir öykümü beğenerek bana “Ömer Seyfettin” demişti. Bunun üzerine Okul Müdürümüz kütüphanenin anahtarını vermiş ve istediğin zaman gir oku demişti. Çünkü; müdürün odasından geçiliyordu kütüpaneye. Çok mutlu olmuştum. Şaşkındım.

Ortada sırada sağda…Zonguldak kömür işçisi…Babam!

*12 yaşında, göğsünde uyuduğum babamı kaybettim. Tanrıya isyanın bini bir para! “Neden benim babam, tek O’mu kaldı?”

* Trabzon Öğretmen Okulunu yatılı bölümünü ilk yıl kazanmak. Ama! Beşikdüzü Ortaokulu son sınıfta matematikten on üzerinden 4,25 alarak tek dersten bir yıl beklemek. Boş gezeceğine işe yara, yaramayı böyle anlayan anam beni imam amcama götürdü. Türkelli’de müezzinlik. İmam amcam bana Kuran dersi verirken şaşırmıştı Kuranı okumaya başlamama. “Eeee! Sen okuyorsun zaten.”

*İkinci yıl gene Trabzon Öğretmen Okulunun yatılı bölümünü kazanmak. (İki yıl sonra Kardeşimi de o okulun kapısından içeri almak.) Beni öğretmen okuluna amcam M. Ziya Hacıalioğlu götürmüştü. Gene şaşkındım, çünkü başka zamanlarda bize çok kötü davranırdı.

*Öğretmen okulu benim için tam bir “ANAKUCAĞI” idi. Trabzon yollarındaydım sonraki yıllarda.

*Trabzon Öğretmen Okulu, gerçek bir okul. Ben namazında orucunda bir uşak. Bize her desteği veren öğretmenlerimiz. Köy Enstitülerinden gelen öğretmenlerle o demokratik havayı solumak.

*Okulda çıkardığımız ÇAKIL dergimizdeki şiir,öykü yazılarım. Burada sınıf arkadaşım Vursay Aldıkaçtı için bir not düşmeliyim. 50 yıl sonra anı defterine yazdığım şiir-notları bana gönderdi. 15-16 yaşlarında neler yazmışım. Öğretmen Okulunda Edebiyat öğretmenimiz Mehmet Albayrak, bir gün bu yazdıklarımı okumam için öğretmenler odasına çağırdı beni. Oku dedi şiirlerini. Sesim soluğum kesildi. Okuyamıyorum. Öğretmenim, “Burası senin de evin Şakir, sıkılacak bir şey yok, seni öğretmenlerin de dinlesin” diye beni yüreklendiriyor. Zar zor bir kaç tane okudum. Öğretmenlerim beni alkışladı. Sağ olsunlar. Çıktım. Ama bu ne heyecan! Birde çok sevdiğim başka bir arkadaşıma (Mustafa İnce) armağan ettiğim şiir-yazı-desenlerimi tuttuğum defterimi çok aradım sonraki yıllarda. Ne çok sevmekmiş bu ki, arkadaşım kaybetmiş defterimi de sevgimi de!

Trabzon Erkek İlköğretmen Okulu basketbol takımı. (Demirci atelyesi sahibi Yılmaz abiye saygıyla…)

*Trabzonspor’un ilk basketbolcularından olmanın keyfi…”Bana göre değil diyerek” basketbolu bırakmak…

*Beden Eğitimi öğretmenimiz bağlama ekibini çalıştırıyor. Çok istiyorum bağlama öğrenmeyi. Elimde köyümüzden kaval ustası Kasım Gürsoy abinin armağanı olan, azıcık çalabildiğim ve sonradan mibemol olduğunu öğrendiğim dilli kavalı gördü. “Sen kaval çal” dedi ve benim bağlama hevesim kaynadı gitti.

*Trabzon Erkek İlk Öğretmen Okulu Gezisi: 1967
Son sınıftayım.
Okulumuz şubat tatilinde gezi kararı alıyor. Ben okuldayım. Param yok, tatile eve de gidemedim. Okuldayım. O gün nöbetçilik yapıyorum, 25 öğrenciyiz anımsadığımca.
İşte gezi hazırlığı olunca kıvranmaya başladım. İstiyorum, çok istiyorum katılmayı. Çünkü basketbol takımındayım. Eee takım da gidiyor. Param yoksa gidemem. Kıvrandığımı gören Coğrafya Öğretmenimiz Cemil Gürgöze (ARKADAŞIM), gel dedi bakayım, ben sana borç veriyorum, anladın mı? (Yıllar sonra ödedim mi acaba?) Anladım mı anlamadım mı bilmiyorum ama gezi otobüsündeydim. Nasıl heyecanlıyım, sevinçliyim sözcükleri bulamıyorum, anlatamıyorum!
İlk durağımız Gümüşhane Öğretmen Okulu oldu. Çok arkadaş edindik. Basketbol maçını farklı kazandık.
Sonra Kop Dağı’ndaki kar gözümüzü korkutmuştu! Otobüsün boyundaydı. Geçtik.
Erzurum nasıl bir kentti böyle, kar altında yaşıyordu insanlar! Köy Enstitüsü kurulan okulu gezdik. Nene Hatun Kız Öğretmen Okulu bizi bağrına bastı. Ne çok Trabzon’lu öğrenci okuyormuş. Şaşırmıştık. Erzurum Lisesi ile yaptığımız basketbol maçında nasıl çılgınca tezahürat yapmışlardı. Maç bitip okula döndüğümüzde başarımızı, bizleri kucaklayarak göstermişlerdi. Maçtan gözümün önünde olan ikinci görünüm; Hasan Kukul öğretmenimiz iki elinin üçer parmağını ağzına sokmuş ıslık çalıyordu. Üçüncüsü ise resim öğretmenimiz Süleyman Saim Tekcan’ın maçta oyuncu olarak gösterdiği başarı idi. Güçlü bir takım olan Erzurum Lisesi Takımını yenmiştik. Çok mutluyduk. Ha! Trabzon’dan bir not: Trabzon Lisesi basketbolda yıllardır şampiyon oluyordu. Trabzon Lisesinden Abdul Vahap unutulmaz elbette. Ama bizim takımı o yıl yenememişlerdi. Ne yazık ki; bizim okul bahçesindeki sahada yaptığımız maçta berabere kalmıştık. Şampiyonluk kaçmış, yine lise şampiyon olmuştu. (Takımdan arkadaşlarım, unuttuklarım olabilir: Başaran Yılmaz, Hasan Kasap, Burhan Demirel, Ahmet Özer, Şefik Sivrikaya, Mehmet ….,). İşte bu takımla gezideydik. Gelmiştik Tunceli Öğretmen Okulu’na. Bu okulda çok özel bir gece düzenlenmişti. Bizim okuldan sürgün bir çok arkadaş vardı. Yılmaz Bilgin de bu arkadaşlarımızdan biriydi. Yılmaz müzikte başarılıydı. Sahnede görmek istiyorduk. Sürgün cezası nedeniyle yöneticiler olmaz diyorlardı. Neyse! Aşıldı. Yılmaz çok güzel sesiyle herkesi mutlu etmişti.
Sonra Elazığ’a vardık. Çok heyecanlandığım bu kenti “Çayda Çıra” ile anımsıyordum. Ama çok daha fazlası vardı bu yörede. Bizi çok özel bir programla karşılamışlardı. “Çayda Çıra” gerçekten oynanmıştı. Mutluluğum da çok özeldi. Kocaman heykelleri gözlerimin önündedir hala, Harput’un. Beni en çok etkileyen ise, cüzzam (LEPRA) hastanesi idi. “Elinizi bir yere sürmeyin” denmişti. Hastalar felaket görünümdeydi. Dokunamıyor, konuşamıyorduk. Çok çeşitli, olumsuz görsel yaralar vardı. Çok korkmuştum. Hemen hastaneden çıkmak istiyordum. Anlatılanlar vardı mutlaka ama onlar yoktu bende. Çıktık. Ancak aklım orada, hastalardaydı.
Tam 55 yıl sonraya geldik. Yıl 2022. Bu hafta, Ocak ayının son haftası: Cüzzam Haftası. Ancak, cüzzamın kökü kazındı yurdumuzda. Yoksulluk, yokluk, doktorsuz, okulsuz, ilaçsız bir ülkede görünen bu hastalığın kökü kazındı yurdumuzda. 2008’den beri artık hasta yok. TÜRKAN SAYLAN bu hastalığın kökünü kazıdı. ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ BAŞKANI TÜRKAN SAYLAN ve ekibi sayesinde o hastalar tedavi edildi. O hastaların çocukları da ÇYYD burslarıyla okullu oldular. Doktor olanlar dönüp o yöre insanlarına günümüzde hizmet veriyorlar.
Saygıyla…

*Trabzon Öğretmen Okulu binasını sonraki yıllarda fotografladım. Öğretmenlerimizden bir bölümü.

*Öğretmen Okulu bitti, ilkokul öğretmenliğine başladım 17 yaşımda. Para nedir bilemezdim zaten, maaş da vermedi devlet dört ay. Yaşım küçükmüş. Öğretmen olarak atama yaparken büyük müydüm yoksa? Ortaokulda okuyan kardeşim de yanımdaydı.

*Zanike Köyü-Araklı. Yeni okulumuzun bahçesini düzenliyoruz. 18 yaşındayım. En sağda (kazmayı kaldıran) öğrencim İsmail 16 yaşındaydı.

*O koşullarda İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü sınavlarına gitmiştim. Araklı’da köşe başında kitapçı olan o olağan üstü karakter olan kişiden borç almıştım. (Not: Öğretmen Bey, yeter ki oku. Okuyanda param kalmaz demişti.) Nasıl sevinmiştim, nasıl! Sınava giderken anam iki rekat namaz kıldı ve “Allahım oğluma sınavı kazandırma” diye dua etti. Yoksulluk! Kazanmışım da haber ulaşmamış adresime, ya da duyurmamışlar. Kaç yıl sonra öğrendim.

*Kardeşim Mustafa da ortaokula başladı. Bir ablamın beir amcamın yanında…Neyse! Ben yanıma aldım. Araklı Ortaokulu, yürüme yolu var, bazı günler rastlarsa araba ile…Mezun edip Trabzon E. İ. Öğretmen Okulu’na götürmüştüm. Aydın Bey senin gibiyse kabülümüz demişti. Mustafa ilk yıl 15 dersin 14 ünden bütünlemeye kalmıştı. Yaz tatili yeni bir okul olmuştu köyümüz Türkelli’de. Sonuçta tümünü vermiş ve sınıfı geçmişti. Ama, ama, ama… Üç yıllık okulu bitirememiş, statü değişikliği yapıldığından sonraki senelere kalmıştı. Üç yıl olan okulu beş yılda bitiren bir kardeş…Ooooh! Ekmek elden su gölden!

*İki yıl sonra Akçaabat-Düzköy Merkez İlkokulu yeni yerim. Kardeşim saydığım, daha kaç kişiyle birlikte Çakıl Gazetesi’ni çıkardığımız arkadaşım Türkçe Öğretmeni Mustafa Gündüz beni evine aldı. Beni çok etkileyen insanlardan biridir. Çok kaliteli bir insan, çok değerli bir öğretmendi. O kadar çok kitabı vardı ki ve o kadar çok okurdu ki! “Bende hiç bir şey kaybolmaz ama hiçbir şey de bulunmaz” derdi. Daha sonraki yıllarda Mustafa Gündüz’e çok aramama karşın ulaşamadım.

*İlk sendika deneyimi. İlkSen kandırmacası, TÖS gerçekçiliği. İlk bildiri dağıtımı için köy yolları. Boykota katılşım sonrası Akçaabat Mahkeme kararı ile ilk ceza ile ücret kesimi.

*Sınıf arkadaşlarım, kardeşler Saime Köşe ile Behçet Köşe de Düzköy’deydiler. Babaları adaşım Şakir Köşe Tarım KK Müdürüydü. Saime ile Düzköy Merkez İlkokulu’nda çalışıyorduk. Düzköy Ortaokulu’nda öğretmen eksikti, derslere giriyorduk.

*İlk resim atelyemi İlkokulumuzun boş bir dersliğinde kurmuştum. Düzköy Belediye Başkanımızı kan davası nedeniyle Ecevit’in Trabzon’da yaptığı salon toplantısında yaşamdan koparmışlardı.

* Askerlik sonrası Zonguldak-Çaycuma-Güzeloğlu Köyü. Ertan öğretmenin (sağda oturan) motosikletinin anahtarını kırmıştım balçık yolda, bana kızmamıştı bile…Selamla…Bu köyden müthiş anılarla ayrıldım: iki gözü kör biri ile karşılaştım. Neler çeviriyordu o hali ile şaşkındım. Okul müdürü muhtarın oğlu. Köyün suyunu kesmiş. Tüm bahçeyi ekin alanı yaparak, çocuklara oyun alanı bırakmamış. 16 yaşındaki kızları muhtarlık seçiminde babasına oy vermedi diye yeniden öğrenci kaydetmiş, ceza almalarını sağlamış. Köylü müdürü sürdürmüş, yerine Ertan öğretmenle asker dönüşü biz gelmiştik. Yeni bir seçimde ise muhtarı değiştirdik. Olmayan her şey olmuştu. Hatta, okuma yazma bilmeden mezun edilen çocukları yeniden okula almıştık (kayıtsız tabi). Müfettiş “neden bu sınıfta sayı fazla” diye görmüştü. Bu günlerde tabela yazmaya başladım. Her yıl eklenen borçlarımı Çaycuma’da tabelacılık yaparak bitirmiştim. Namazı-orucu bıraktım. Duvara yazdığım yazıyı yıllar sonra gittiğimde görmüştüm. Ama ne yazık ki, okul kapatılmıştı.

*12 Mart 1971 neden niçin yapıldı, anlamamıştım. Sonraki yıllarda tak tak kafama vura vura öğretmişlerdi.

*Sonra Yenice Ülkü İlkokulu. Bando ekibi.

Ortaokulda Resim öğretmenliği. TÖB-DER kuruculuğu. Tabelacılığın sürmesi.

*Oradan Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü için İstanbul yollarındaydım 1976 da. Sanat kanalına akar yüreğim. Karabük’te bana okumam için atamam yapılana değin sağlık raporu vererek okumamı sağlayan doktoruma saygıyla.

*Kadıköy Kaptan Hasanpaşa İlkokulu ile Eğitim Enstitüsü’nü birlikte götürmeye çalışmak. TÖB-Der’li olmak. İlk tutukluluk; 12 Eylül 1980. İşkencelerden kısa bir süre sonra yine öğrencilere dönmek. Şair ile birlikte salıverildik. Bana ” koş şu tellerden bir an önce çık” demişti. Ama O da biliyordu ki, ülkeyi hapisaneye çevirmişlerdi.

*Girmiş olduğum yol bu para ile yürümezdi. Kafam karışıktı bu yıllarda. Kapitalizm, sert bir yaşam koydu önüme. Seçimim yoktu. Zaman acımasızlığı dokumaktaydı. Haksızlıklara uğradım ve adaletsizlikleri fark ettim. İlerleyen günler güzel yurdumu 1980 faşist yıkımına doğru götürdü. O zorbalıkları yaşadım. Ama aklım, artık emek ile atmaya başladı.

*İlk nikah, tayin olmak isteyen bir öğretmen ile ama evlenmeden ayrılık. Ve yine kısa bir süre sonra eşim Handan ve yine kızımız Toprak ile buluşmak.

*İki Resim Eğitimi kitabımın Esin Yayınları tarafından basılması. Cağaloğlu yokuşunun, o gönlü bol ESİN YAYINLARI sahibi iki kadınına saygıyla.

-6-14 Yaşlarında Resim-İş Eğitimi

-14-18 Yaşlarında resim

*Orta öğretime geçiş. Ümraniye Lisesi, Kadıköy İmam Hatip Lisesi. Aynı yıllarda İTÜ’de yüksek lisansı iyi derece ile kısa sürede tamamlamak. Ama dil sorununu bir türlü çözememek. Dil nedeniyle doktora yapamamak! Sonra Kadıköy Kız Lisesi. Üç yılda (5 dönem), resim seçen 28 kızımdan 22 sinin fakültelere girmesi.

*1995 yılından başlayarak, Birleşik Metal İşçileri Sendikası’na bağlı, Gönen Kemal Türkler Eğitim ve Tatil Sitesi’nde; Süleyman Üstün öğretmenimin yöneticiliğinde çocuklara yönelik “GÖNÜLLÜ GÖREVLİ” olarak çalışmak. Resim, yüzme öğretmenliği.

*Sanatın gereksiz bir takım kişilerin elinde bozularak kullanıldığını, yoz ilerleyişini gördüm, canım acıyarak.

*1995 yılında SÜLEYMAN ÜSTÜN ve KANATLARIMIN SESİ adlı kitaplarımın Heyamola Yayınlarınca basılması : BASILAN KİTAPLARIM

(NOT: 2022 yılında bitirdiğim, öğretmenliğimdeki, buradaki notlarım ve incelemelerimle yazdığım “Çocuk Resimlerini Okumak” adlı kitabım basılmayı bekliyor. 2025 yılında basılıyor. MÜJDE! )

*17 yaşından beri ayrılmaz parçam olan resmi, fotografı, heykeli, şiiri, dilli kavalı sürdürüyorum. Ama “öğretmenlik yaparak sanatın hiç bir dalı yükselemez” kararına vardım sonunda.

T resimlerimden…”işkencede”

*Bir çok deneyimden sonra bir manifesto ile FİGÜR RESMİNE karar verdim. “Tresimleri” üretmeye başladım. (SEKİZ KENARLI T )

Tsanat / Şakir Sağlam- 50. yıl (1965-2015)

*Güzelliklere attım her adımımı.

*Yaşamın dengesi güzelliktedir, güzellik dengedir.

Yıllar sonra Silifke’de bir kilise kalıntısında Ressam Hasan Uzun öğretmenle…
Foto Muhabirlik: Uluslararası IFJ basın kartı ile çalışıyor olmak.

Zor bir iş ama çok keyifli Foto Muhabir olmak. Pandemi ile ara vermek zorunda kalmak…

GÜZELLİKLE…